Scroll Top
Aldatma - Sadakat Yükümlülüğü - 3. Kişinin Sorumluluğu
evlilik birliği, eşler arası Sadakat Yükümlülüğü – 3. Kişinin Sorumlu Tutulamayacağı

Evlilik birliği içerisinde gerçekleşen sadakat yükümlülüğü konusunun ihlali, yani aldatma gerçekleştiğinde, evlilik dışı kişinin de  Türk Borçlar Kanunu’nun 58. Maddesi gereğince evliliğin diğer tarafının kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminata mahkum edilmesi söz konusu idi. 

Ancak YARGITAY İÇTİHATLARI BİRLEŞTİRME BÜYÜK GENEL KURULU KARARI ESAS NO: 2017/5 KARAR NO: 2018/7 sayılı kararı gereğince iş bu durum tersine çevirilmiştir.

Kararın gerekçesinde sadakat yükümlülüğünün sadece eşler arasında geçerli olduğu;  3. kişi açısından da her hangi bir fiilin ahlaka aykırı davranış sayılabilmesi için subjektif ahlak kurallarının ve ya örf ve adet kurallarının geçerli olamayacağı; objektif ahlak kurallarının ve zarar verme kastının araştırılması gerektiği kanaatine varılmıştır.


YARGITAY’IN HUKUKİ DEĞERLENDİRMESİ 

Manevi tazminat talebinin kaynağını 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu 2. Ayırımda yer alan ( Md 49-76)  Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri  oluşturmaktaydı. Haksız fiil temelde hukuka ve ahlaka aykırılığına göre 2’ye ayrılmaktadır.

HUKUKA aykırılık; 

Haksız fiilden söz edilebilmesi için TBK’nın 49/1. maddesine göre dört unsurun birlikte bulunması zorunludur: Öncelikle hukuka aykırı bir fiil bulunmalı, bu fiili işleyen kusurlu olmalı, kusurlu şekilde işlenen ve hukuka aykırı olan bu fiil nedeniyle bir zarar doğmalı ve sonuçta doğan zarar ile hukuka aykırı fiil arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Bu unsurların tümünün bir arada bulunmadığı, bir veya birkaç unsurun eksik olduğu durumlarda haksız fiilin varlığından söz edilemez.

1- Hukuka aykırı fiil : Bir kimsenin kusura dayanan haksız fiil sorumluluğunun temel şartı, sorumlu tutulacak  kişinin işlediği bir fiilin (eylemin) bulunmasıdır. Kendisinden tazminat istenen şahsın fiili yoksa sorumluluğu da söz konusu olmaz.

2- Kusur : Kusur, hukuka aykırı sonucu istemek (kast) veya bu sonucu istememiş olmakla beraber hukuka aykırı davranıştan kaçınmak için iradesini yeter derecede kullanmamaktır.

3- Zarar : Haksız fiilin bir diğer unsuru zarardır ve zarar kişinin mal varlığının rızası dışında azalmasıdır. Dar anlamda zarar, kişinin mal varlığında iradesi dışında meydana gelen eksilmeyi ifade ederken, geniş anlamda zarar, kişinin sadece mal varlığındaki azalmayı değil kişi varlığında uğradığı zararı da ifade eder.

4- Nedensellik (İlliyet) Bağı : Haksız fiil nedeniyle tazminat sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için gereken koşullardan birisi de fiil ile meydana gelen zarar arasında uygun bir sebep sonuç ilişkisinin bulunmasıdır. Zararın işlenen fiilin sonucu olmadığı durumlarda zararın tazmininin failden istenebilmesi mümkün değildir.

Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararları ve daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yeni bir düzenleme yapılmaması neticesinde 765 sayılı TCK’dan zina suçunun çıkarılması ve 5237 sayılı TCK’da suç olarak düzenlenmemesinin yanı sıra Medeni Hukuk alanında da evli bir kişiyle birlikte olmayı yasaklayan bir hukuk kuralına rastlanmaması karşısında, üçüncü kişinin aldatılan eşe karşı bu nedenle sorumlu olduğunu düzenleyen herhangi bir norm bulunmamaktadır. Bu durumda üçüncü kişinin eyleminin herhangi bir koruma normunu ihlal ettiği söylenemeyeceğinden bu yönden hukuka aykırı kabul edilmesine olanak bulunmamaktadır.

Dolayısıyla hukuka aykırılık koşulu gerçekleşmeyen bir eylem nedeniyle TBK’nın 49. maddesinin 1. fıkrası gereğince haksız fiil sorumluluğunun söz konusu olmadığı açıktır.


Ahlaka Aykırılık;

Türk Borçlar Kanunun 49/2 maddesinde “zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de bu zararı gidermekle yükümlüdür.” denilmektedir. 

TBK 49/2’ye göre bir fiilin ahlaka aykırılık içeren haksız fiil oluşturması için zarar verici fiili yasaklayan hukuk kuralı bulunmamakla beraber, ahlaka aykırı bir fiil olmalı ve fiil zarar vermek amacıyla KASTEN gerçekleşmelidir. 

Ahlaka aykırı fiilin doğrudan kişilik hakları ihlal edilen kişiye yönlendirilmesi gereklidir. 

Türk Medeni Kanunu md 56 gereği eylem doğrudan kendisine yöneltilmeyen kişinin bu eylemden dolayı uğradığı yansıma zararlarının tazmini, bunu mümkün kılan açık bir düzenleme bulunmadıkça söz konusu olmayacaktır. Haksız fiilden dolaylı yoldan etkilenen kişinin ancak ölüm ve ağır bedensel zararlar meydana gelmesi halinde tazminat talep edebileceğidir. Kişilik hakkına saldırı nedeniyle yansıma yoluyla zarar tazminine mevzuat tarafından izin verilmemiştir.

Ahlaka aykırı haksız fiilin oluşması için kasıt unsuru araştırılmalıdır. Şöyle ki; 

Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinin 2. fıkrası zarara sebep olan fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlâka aykırı bir fiille kasten başkasına zarar veren kişinin de haksız fiil sorumluluğunu kabul etmiştir. Evli bir kişiyle birlikte olan üçüncü kişinin TBK’nın 49. maddesinin 2. fıkrasına göre ahlaka aykırı davranışı nedeniyle tazminatla sorumlu olduğunu kabul edebilmek için birlikte olduğu kişinin evli olduğunu bilmesine rağmen bu fiili işlemesi yeterli değildir. Çünkü TBK’nın 49. maddesinin 2. fıkrası, aynı maddenin 1. fıkrasındaki düzenlemeden farklı olarak ahlâka aykırı fiilin kasten zarar verme amacıyla işlenmesi gerektiğini belirtmiştir.

Bu bakımdan, evli olduğunu bilerek bir kişiyle birlikte olan üçüncü kişinin eylemi, evlilik birliğine karşı göstermesi gereken özen ve saygıyı göstermemiş olması nedeniyle tek başına TBK’nın 49/2. maddesine göre sorumluluğunu gerektirmez.Kanunda belirtildiği anlamda kasten zarar verme amacının gerçekleşmesi için üçüncü kişinin ahlâka aykırı bu fiili, salt birlikte olduğu kişinin eşine zarar verme kastıyla işlemiş olması gerekmektedir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, kasıt unsurunu şöyle örneklemiştir. 

“Örneğin birbirini önceden tanıyan hatta aralarında belki arkadaşlık, akrabalık, iş ortaklığı gibi belli bir münasebet bulunan iki kişiden birinin diğerini sırf zarara uğratmak maksadıyla onun eşini baştan çıkartmış ve zinaya sürüklemiş olması durumunda bu kişiye karşı TBK’nın 49. maddesinin 2. fıkrası uyarınca tazminat davası açılabileceği.”

Dolayısıyla evli kişiyle birlikte olan üçüncü kişinin sırf diğer eşe zarar verme kastıyla hareket ettiğinden bahsedilemediği taktirde, artık üçüncü kişinin bu fiili TBK 49/2 ye göre tazminatı gerektirmeyecektir. 


Kararda Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve 25. ve 174. maddeleri ile Türk Borçlar Kanunu’nun 61. maddesi de haksız fiil ve tazminat kapsamında incelenmiştir. 

Öncelikle belirtilmelidir ki, evlilik birliği ve evlilik hayatının kişiye toplum nezdinde sağladığı statü, eşlerin kişilik haklarının bir parçası olmayıp, eşlerin birbirleri üzerinde herhangi bir kişilik hakkı da bulunmamaktadır. Aile hukukunda evlilik birliğine ilişkin kurallara aykırı olan her davranışın veya her boşanma nedeninin diğer eşin kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği söylenemez. Nitekim TMK’nın 174. maddesi, boşanmaya sebep olan olayların ancak diğer eşin kişilik haklarına saldırı oluşturması durumunda manevi tazminata hükmedilebileceğini düzenlemiştir.

Öte yandan, konunun incelenmesi sırasında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin de değerlendirilmesi gerekmektedir. TBK’nın 61. maddesine göre birden fazla kişinin birlikte bir zarara sebebiyet vermeleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu olmaları durumunda müteselsil sorumluluk söz konusu olacaktır.

Ancak bu kişilerin her birinin davranışları gereği sorumlu tutulabilmeleri, söz konusu normun ön şartıdır. Aldatan eş ve üçüncü kişinin birlikte bir zarara sebebiyet verip, müteselsil sorumlu olabilmeleri için; üçüncü kişinin fiilinin de hukuka (veya ahlâka) aykırı olması gerekir (Badur/Turan Başara, s. 128).

Konumuz açısından üçüncü kişinin fiilinin haksız fiil olarak nitelendirilebilmesine olanak bulunmadığından sadece aldatma fiiline iştirak etmesi nedeniyle, aldatan eşle birlikte TBK’nun 61. maddesi çerçevesinde müteselsilen sorumlu tutulabilmesi mümkün değildir.


SONUÇ OLARAK;

Hemen belirtilmelidir ki, üçüncü kişinin katıldığı aldatma eylemi ile bağlantılı olmakla birlikte sadakat yükümlülüğü olgusundan farklı olarak, bağımsız, özel ve nitelikli bir kişilik hakkı ihlali durumunda, eş söyleyişle üçüncü kişinin doğrudan aldatılan eşin kişilik değerlerine yönelik hukuka aykırı bir fiilde bulunması durumunda manevi tazminat sorumluluğunun doğacağında tereddüt bulunmamaktadır.

Bu kapsamda örneğin, aldatma eylemi ile bağlantılı olarak üçüncü kişinin, aldatılan eşin konut dokunulmazlığını ihlal etmesi, özel yaşamına müdahale etmesi, sır alanına girmesi, ele geçirdiği bazı özel bilgileri ifşa etmesi, kullandığı söz ve diğer ifadeler ile onur ve saygınlığını zedelemesi gibi eylemlerinde hukuka aykırılık unsurunun gerçekleştiği şüphesizdir.

Hâl böyle olunca, üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen başkaca bir kişilik hakkı ihlali bulunmadıkça, salt evli bir kişiyle birlikte olmak şeklindeki eyleminden dolayı aldatılan eşin üçüncü kişiden manevi tazminat isteyebilmesinin mümkün bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.

Kararın Tam Metnine Buradan Ulaşabilirsiniz. 

Benzer gönderiler