Usulsüz Tebligat
usulsüz tebligat

Tebligatlar, Tebligat Kanunu’na ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’e uygun olarak düzenlenir ve tebliğe çıkarılır. Kanun veya Yönetmeliğe uygun düzenlenmeyen veya tebliğ edilmeyen tebligat, usulsüzdür.  Usulsüz tebligat, muhatabı aleyhine hiç bir sonuç doğurmaz. 

Tebligat, adil yargılanma hakkının (AY. m.36) gerçekleştirilmesi bakımından da büyük önem taşır. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, hak sahiplerinin hukukî bir işlemde (dava, icra takibi vb.), tarafların işlem hakkında bilgi sahibi olmalarını gerektirir. Bu gereklilik ise tebligatla sağlanır.

Tebligatın usule uygun yapılmamış olması Anayasa da korunan temel hakların ihlali anlamına da gelebilecektir. Kişiler yapılan işlemler hakkında usule uygun şekilde bilgilendirilmezse, kanunun bu bilgilendirmeye bağladığı sonuçlar gerçekleşmeyecek dolayısıyla da bu durum hak kayıplarına sebebiyet verecektir.

Usulsüz tebligat, kural olarak yapılmamış sayılır ve tebligata bağlanan sonuçları doğurmaz. Ancak, usulsüz tebligatı muhatabı öğrendiyse tebligat geçerli kabul edilir. Bu husus Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in 53.maddesinde: “Tebliğ, usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliği öğrenmiş ise geçerlidir. Aksi takdirde tebligat yapılmamış sayılır. Muhatap, her ne şekilde olursa olsun tebliğ evrakını veya davetiyeyi alırsa ya da bunların içeriğini öğrenirse tebliği öğrenmiş sayılır.” şeklinde düzenlenmiştir. Eğer usulsüz tebligat muhatap tarafından tebliğ alınırsa geçerli bir tebligat gibi hukuki sonuçlarını doğurur.

Bununla birlikte, muhatap tebligatı teslim almışçasına usul işlemlerinde bulunmuşsa ve usul işlemlerinin tarihi ile öğrendiğini iddia ettiği tarih arasında çelişkiler bulunuyorsa usul işlemlerini gerçekleştirdiği tarih, öğrenme tarihi kabul edilir ve tebligata bağlanan hükümler o tarihten itibaren sonuç doğurmaya başlar. 

Özetle yasada belirlenen usullere uygun olarak yapılmayan tebligat ” usulsüz tebligat ” olarak değerlendirilir; usulüne uygun yapılmayan tebligat nedeniyle, hukuken işlemesi gereken hiç bir süre işlemez, tebligatın esas muhatabı aleyhine her hangi bir işlem yapılamaz. 

Tebligat Kanunu Tam Metnine buradan Ulaşabilirsiniz. 

Tebligatın usulü ve geçerli tebligat ile ilgili yazımıza buradan ulaşabilirsiniz. 

Elektronik Tebligat ile ilgili yazıya buradan ulaşabilirsiniz.


sıkça karşılaşılan sorunlar 

AYNI EVDE OTURANLARA TEBLİGAT VE BU BAĞLAMDA KAPICIYA TEBLİĞ

Tebligatta asıl olan, tebligatın muhatabın kendisine yapılmasıdır. Eğer muhatap adresinde bulunmuyorsa onun yerine tebligatı kabule yetkili kişilere tebligatın yapılması gerekir. 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 16. Maddesindeki “Kendisine tebliğ yapılacak şahıs adresinde bulunmazsa tebliğ kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.” açık hükmü gereğince bu duruma dikkat çekilmiştir. Aynı konutta oturan kişiler kavramına sadece ana, baba ve çocuklar değil muhatap ile birlikte oturmak şartı ile amca, dayı yeğen gibi akrabalar da dâhildir.

Yargıtay verdiği bir kararında aile efradı kavramının çerçevesini şu şekilde belirlemiştir: “… Tebligatı, tebliğ muhatabı adına almaya yetkili kimseler yasayla ayrıca belirtilmiştir. Bunlar; vekil, yasal temsilci, tüzel kişi organları, kıta komutanları, kıta amir ve memurlar, aynı çatı altında oturan aile bireyleri, hizmetçileri, daimi memurları vs. kimselerdir. Kendisine tebligat yapılacak kimse geçici olarak adresinde bulunmazsa tebligat kendisiyle birlikte oturan aile efradına yapılır. Aile efradı geniş anlamda aileyi kapsamaktadır. Buna göre, karı, koca, hısım ve evlatlık gibi birlikte oturan kimseler aile efradı sayılır. Buna yapay (sıhri) hısımlık da dâhildir…” Danıştay bu konu ile ilgili bir kararında ise kendisine tebligat çıkartılan kişi ile aynı adreste oturmayan kız kardeşe yapılan tebligatı geçersiz saymıştır. Burada önemli olan husus aile efradının, kendisine tebligat yapılacak olan şahıs ile aynı evde oturmasıdır.

Tebligat işlemleri kanun koyucunun yasada belirttiği şekle göre gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle mevzuatta belirtilen bu sıraya uyulmalıdır. Aksi halde tebliğ usulsüz ve geçersiz sayılacaktır.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2004/3387 E. 2005/532 K. ve 31.01.2005 tarihli kararında site görevlisine yapılan tebligatı, site görevlisinin yasada birlikte oturulan kişilerden sayılmadığı ve kendisine tebligat yapılacak kişinin çalışanı konumunda da olmadığı gerekçesiyle tebligatı geçersiz saymıştır.
Yargıtay başka bir kararında ise, “…sanığın yokluğunda verilen mahkumiyet kararının aynı konutta oturup oturmadığı belirlenmeden “V.S., oğluna” biçiminde tebliğinin Tebligat Kanunu’nun 16. maddesine aykırı olması karşısında, karar tebliği hukuken geçersiz bulunduğundan ıttıla üzerine yapılan… “ şeklinde hüküm vermiştir.Bu kararlar, kapıcıya tebliğ yapıldığında bu tebliğin geçersiz sayılacağını gösteren emsal niteliğinde kararlardır. Nitekim kanun lafzına da dikkat edilirse şartlar oluşmuş ise kapıcıya bildirim yapılabileceği düzenlenmiş olup tebligatı almaya yetkili kişiler arasında
kapıcı sayılmamıştır.

İŞ YERİNDE DAİMİ ÇALIŞANA YAPILAN TEBLİGAT

7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun “Hükmi şahıslara ve ticarethanelere tebligat” başlıklı 12. maddesine göre “Hükmi şahıslara tebliğ, salahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise, yalnız birine yapılır.” denmek suretiyle tüzel kişilere yapılacak tebligatın, tüzel kişi tarafından yetkili kılınan temsilcisine yapılması gerektiği hükme bağlanmıştır.

Hemen belirtmek gerekir ki ticaret şirketleri de hükmi şahıs niteliği taşıdığından, üçüncü şahıslar ile olan ilişkilerinde yetkili organ ya da tayin edilen yetkili temsilciler tarafından temsil edilirler.

Tebligat Kanunu’nun “Hükmi şahısların memur ve müstahdemlerine tebligat” başlıklı 13. maddesine gereğince “Hükmi şahıslar namına kendilerine tebliğ yapılacak kimseler, her hangi bir sebeple mutat iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde tebliğ, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır.”

Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2007/12-200 E. 2007/187 K. ve 04.04.2007 tarihli kararında “Eğer tüzel kişinin yetkili temsilcisi yoksa veya evrakı bizzat alamayacak bir halde ise; görev itibariyle temsilciden sonra gelen kimse veya evrak müdürü gibi bu işle görevlendirilmiş bir kişiye, o da yoksa tüzel kişinin o yerdeki memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. Tebligat tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılmamış ve sıralı kişilere yapılmışsa, bunun nedenlerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat mazbatasına yazılması gerekir.” denmek suretiyle kanun maddesine açıklık getirilmiştir.

Burada gözden kaçmaması gereken önemli bir husus, yetkili temsilciye yapılamayan tebligatın nedenlerinin de tebliğ mazbatasına geçirilmesi olmalıdır. Görüldüğü üzere bir araştırma yükümlülüğü söz konusudur ve bu yükümlülüğün göz ardı edilmesi, önemsenmemesi veya kimi zaman yerine getirilmemesi uygulamada birtakım sorunların doğmasına yol açmaktadır. Bu sıraya uyulması kanuni zorunluluk olup, aksi takdirde tebligat usulsüz sayılacaktır.

Yargıtay’ın “…davalının işyerinde daimi memuru olduğu belirtilen dava dışı Seyit…imzasına tebliğ edilmiştir. Hukuk Genel Kurulunda belirtildiği üzere dava dilekçesinin ve duruşma gününün tebliğine ilişkin tebligat parçasında başkaca herhangi bir açıklamaya yer verilmediği gibi, anonim şirketin yetkili temsilcisinin veya ondan sonraki yetkili kişinin adreste olup olmadığının araştırılıp araştırılmadığı ve nedenleri de şerh edilmemiştir… tebligat tüzel kişinin yetkili temsilcisine yapılmamış ve sıralı kişilere yapılmışsa, bunun nedenlerinin açıkça ve ayrıntılı olarak tebligat mazbatasına yazılması gerekir. Yukarıdaki açıklamalar ışığı altında değerlendirildiğinde, dava dilekçesinin ve duruşma gününün tebliğ işlemlerinin, yasal mevzuat kapsamında yöntemince yapılmadığı ve bu nedenle geçersiz olduğu açıktır.”  şeklindeki bir diğer kararından da anlaşılacağı üzere, araştırma yapılmasını zorunlu tutmakta buna uyulmadığı takdirde yapılan tebligatı geçersiz saymaktadır.

Yazan : Stj. Av. Serhat Akhan 

Benzer Gönderiler